gdh'de ara...

Artık aslolan Türkiye ekseni

Türkiye; Batı (ABD/NATO) ya da Doğu (Rusya/Çin) ekseni arasında kalmadığını ve artık 'Türkiye Ekseni' olduğunu ortaya koymuştur.

1. resim
11.03.2022

Batı'da; spordan bilime,medyadan güvenliğe kadar neredeyse her alanda geçerli olan ve adeta yazılı olmayan bir kural vardır.

Batı'da yaşayan bir insan, eğer yaşadığı ülkenin kökeninden değilse; başarılı olduğu zaman “o ülkenin bir değeri” haline gelirken, başarısız olduğu zaman 'bizden değil' yaftası ile karşı karşıya kalır.

Almanya vatandaşı bir Türk olan ve Almanya milli takımında da görev yapan Mesut Özil'in; “Kazandığımızda herkes için ben bir Almanım, ama kaybettiğimizde ben bir göçmenim” sözleri bu tezin özeti gibi...

Bu gerçeklik; Türkiye'nin ABD, AB ve NATO ile olan ilişkilerini de özetler nitelikte.

Neredeyse bir asırdır; Doğu'dan gelen ve Batı'yı etkileyecek olan herhangi bir tehdit sözkonusu olduğunda Türkiye, “değerli bir müttefik” haline dönüşürken diğer durumlarda ise “Batı değerlerine uymayan” bir ülke haline dönüşüyor.

Bu çifte standart neredeyse bir asırdır aynı şekilde devam ediyor ve bu zaman dilimi, içerisinde onlarca bu tezi ispatlayan örnek barındırıyor. Kore Savaşı örneğinden Afganistan'a, Irak savaşı örneğinden göçmen meselesi ortaya çıkan Suriye'ye kadar birçok durum bu tezin gerçekliğini ortaya koyuyor.

Bu duruma diğer bir örnek ise şüphesiz ki Rusya. Rus tehditi Batı'ya karşı ne zaman zirve yapsa, Türkiye ile ilişkiler bir anda farklı bir biçim alıyor ve Türkiye "değerli bir müttefik”, “kararlı bir ortak” ve “bölgesel güvenlikte önemli bir ortağa” dönüşüyor.

Fakat Türkiye'nin, onlara ihtiyaç duyduğu durumların tamamında ise Batı, kafasını tam anlamı ile kuma gömüyor.

Batı için bir anda 'müttefikler' değişiyor, Türkiye bir anda; 'iflah olmaz bir diktatörlük' olarak tanımlanıyor ya da “Batı demokrasisini sindiremeyen” bir “üçüncü sınıf dünya ülkesi” haline geliyor.

Örnek mi istiyorsunuz? Tarihe gitmeye gerek yok! Yakın zamana bakın!

Mesala; Kıbrıs'a bakın, Dağlık Karabağ'a bakın, Doğu Akdeniz'de yaşanan sürece bakın, Suriye'de Rus uçağı düşürüldüğünde NATO'nun tavrına bakın, 40 bin vatan evladının canına malolan PKK/YPG'ye Suriye'de verilen desteğe bakın ya da 2015'de başarısız olan darbe girişimine ve bu girişime karşı Batı'nın tepkisine bakın...

Türkiye, savunma kapasitesini güçlendirmek için ABD hava savunma sistemleri tedarik etmeye çalıştığında Washington'un tavrına bakın. İçeride açıkca iktidara getirmek için desteklerini beyan ettikleri kuklalarının 'bize kim saldıracak', 'sınırımızda başkası olacağına YPG olsun', 'ne işimiz var Akdeniz'de, ne işimiz var Libya'da' açıklamalarına bakın...

Türkiye kendi güvenliği için Rusya gibi diğer ülkelerden hava savunma sistemi almaya karar verdiğinde, NATO üyesi devletlerin şimdi Ukrayna savaşındaki tavrına bakın. Ve ulusal güvenliği için çırpınan Batı'nın sözde “müttefiki” olan Türkiye'ye yaptıklara yaptırımlara ve tehditlere bakın...

Batı'dan gelen tek bir 'övgü'nün bile gerçekliğini göz ardı etmeyin ama bu gerçekliği unutmadan, tartarak geleceğe bakın...

Böyle bir durum ve izolasyonun ortasında Türkiye nasıl yıllardır Rusya ile güç mücadelesini dengeliyor bunu anlatın. NATO ve Batı'nın pasif politikalarıyla Rusya'nın Suriye'ye nasıl hakim olduğunu, sıcak denizlere inme hedefini nasıl gerçekleştirdiğini, stratejik Tartus üssüne nasıl sahip olduğunu ama bütün bunları ve Libya'da darbeci Hafter'e desteğini nasıl Türkiye'nin dengelediğini anlatın.

Ve Türkiye'nin edindiği bu bütün bu tecrübelerle, gelinen noktada ne Batı Ekseni'ne ne Doğu Ekseni'ne “biat etmeyen” bağımsız dış politikasını anlatın. Türkiye'nin sadece kendi çıkarları esas olan “Türkiye Ekseni”ni anlatın.

Türkiye, Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkilerde hassas bir denge kurmuştur. Bu durum; yalnızca Türkiye'nin denge politikası ya da basit bir diplomatik başarısı değildir. Türkiye'nin hangi tarafı tuttuğunun Doğu ve Batı arasındaki dengeyi belirleyeceği bir sonuçtur.

Siyaset bilim literatürüne giren ve 1992'de Francis Fukuyama'nın ortaya koyduğu, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından Batı tarzı liberal demokrasinin zaferini ilan etmesi anlayışı artık çökmüştür.

Sözde liberal demokrasilerin yaygınlaşması, kapitalizmin borusu, Batı'nın zımni üstünlüğü ve dünya çapındaki yine sözde demokratikleşme ithalatının makyajı akmıştır.

Şu anda pek çok uzmanın hala savunduğu, Samuel Huntington'ın bir nesil önce modern çatışmanın liberal demokratik bir Batı ile bu dünya görüşünü reddeden toplumlar arasında olduğunu savunduğu “Medeniyetler Çatışması” teoremi artık çökmüştür.

ABD, Fransa hatta toplu olarak NATO üyelerinin bile Suriye'de, Libya'da PKK/YPG gibi terör örgütlerini, “müttefiki” olarak tanımladığı bir süreçte, Türkiye artık meseleleri sadece kendi eline alması gerektiğinin farkındadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri ile; “Artık dünyada düzen değişmiştir bu böyle biline!”