gdh'de ara...

ABD-Rusya ilişkilerinin aşılmaz engeli: Karşılıklı güvensizliğin kısa tarihi

e-NATO’nun Doğu Kanadı üçlüsü ile Rusya arasındaki Ukrayna odaklı kriz, Moskova’nın Atlantik ittifakından talep ettiği güvenlik garantileri noktasına takılıp kaldı. Krizin geldiği aşamada esas meselenin Rusya ile Batı arasındaki güvensizlik olduğu netleşti.

1. resim
15.02.2022

Amerika Birleşik Devletleri-İngiltere-NATO’nun Doğu Kanadı üçlüsü ile Rusya arasındaki Ukrayna odaklı kriz, Moskova’nın Atlantik ittifakından talep ettiği güvenlik garantileri noktasına takılıp kaldı. Krizin geldiği aşamada esas meselenin Rusya ile Batı arasındaki güvensizlik olduğu netleşti. Rusya ne pahasına olursa olsun, NATO’nun da Avrupa Birliği’nin de gerek Ukrayna üzerinden Rusya sınırlarına dayanmasını, gerek Batı Batı Balkanlar’da nüfuz alanını genişletmesini, gerekse Kafkaslar’da zemin bulmasını istemiyor. Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere’nin hedefi ise Rusya’yı bir daha 19’uncu yüzyıldaki gibi “Büyük Oyun”a ortak etmemek, İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi Avrupa’nın bağrına sokulmasına izin vermemek. 

Birinci Soğuk Savaş’tan bugüne kadar geçen süreye bakıldığında her iki tarafın birbirine güvenmemek için yeterince sebebi var. Sovyetler Birliği’nin, İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere ile eş zamanlı olarak işgal ettiği İran’dan, sağlanan anlaşmaya rağmen çıkmak istememesi Birinci Soğuk Savaş’ın ilk çatışmasıydı. ABD, SSCB’yi İran’dan çıkarmak için nükleer silah tehdidini kullandı.

Ardından 1948-1949 yıllarında Batılı müttefiklerin kontrolündeki Batı Berlin’in Sovyetler Birliği tarafından ablukası geldi. ABD’nin kurduğu hava köprüsü ile bu abluka aşıldı.

Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanındaki ülkelerin haklarına karşı silaha başvurmaktan çekinmemesi de güven kaybını artırdı. 1953’te Doğu Berlin’de, 1956’da Macaristan’da, 1968’de Çekoslavakya’da demokrasi talep edenlerin üzerine tankların sürülmesi bugün de Doğu ve Orta Avrupa’da Rusya’ya karşı duyulan şüpheleri perçinledi.

Sovyetler Birliği’nin beklenmedik zamanlarda işgal hareketlerine girişme kapasitesi de Batı’yı endişelendiren bir diğer husus. 1979’da Afganistan’ın işgali, 2008’de Rus ordusunun Gürcistan’ın başkenti Tiflis’in kapılarına dayanması ve 2014’te Kırım’ın ilhakı Batı’nın gafil avlandığı kötü sürprizlerdi. 

Moskova’nın güç kullanma eğilimi Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde de kendisini göstermişti. 1990 yılında Estonya’nın bağımsızlık kararını güç kullanarak bastırma girişimi, o sırada bu ülkedeki Tartu garnizonunun ve stratejik hava kuvvetlerinin komutanı General Cahar Dudayev’in emirlere uymaması ile önlenebildi. Dudayev aynı yıl Sovyet ordusundan istifa edip Çeçenistan bağımsızlık hareketinin liderliğini üstlendi.

Yine 1990’da Azerbaycan’ın bağımsızlık teşebbüsünde ise kan aktı. Sovyet tankları “Kara Ocak” olaylarında 100’den fazla Azerbaycanlıyı şehit etti. 

Tüm bu tarih bilgiler alt alta yazılıp toplandığında Batı dünyasının Rusya’ya güven duymamak için yeterli sebebi olduğu görülüyor. Peki buna karşı ABD ve NATO’nun tamamen masum ve iyi niyetli oldukları söylenebilir mi? 

Bugün hayatta olan Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov’un, SSCB’nin dağılması sürecinde Batılı ülkelerin, NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği yönünde kendisine söz verildiğine dair iddialar aydınlatılabilmiş değil. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’e göre ülkesi Rusya’ya asla böyle bir söz vermedi. Gorbaçov’un kendisine bu sözü veren kişiler arasında işaret ettiği dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker şu anda 92 yaşında ve uzun süredir kamuoyu önüne çıkmıyor. Bir başka isim olan dönemin Almanya Başbakanı Helmut Kohl ise artık hayatta değil. SSCB liderliğinin NATO’nun doğuya doğru genişlememesi yönünde nasıl olup da yazılı bir anlaşma yapmadığının mantıklı bir açıklamasını bulmak mümkün değil. 

Rusya’nın uluslararası güç mücadelesine artık dönemeyeceğini düşünen Atlantik İttifakı’nın fırsatçılığı da bugünkü krizi tetikleyen faktörlerden biri oldu. 1999 yılında Macaristan, Polonya ve Çekya’nın NATO’ya dahil edilmesi Moskova’da alarm zillerini çaldırdı. Sovyet döneminin gizli servisi KGB’nin halefi Federal Güvenlik Servisi FSB’nin Başkanı Vladimir Putin’in hızla kariyer basamaklarını tırmanarak önce Başbakanlığa ardından sürpriz bir şekilde Devlet Başkanlığına getirilmesi aslında NATO’nun genişlemesine yönelik ilk yanıttı. 2004 yılında ittifakın genişleme sürecinin eş zamanlı olarak Karadeniz, Batı Balkanlar ve Baltık istikametinde olması Rusya’daki tehdit algısını bir üst seviyeye yükseltti. Nitekim bunun yanıtı 2008’de NATO’nun partner ülkesi Gürcistan’a yönelen Rus saldırısı ile verildi. 

Son iki yıldaki NATO zirveleri ittifakın genişleme sürecinin küresel bir boyut kazandığına işaret ediyor. 2022 yılının yaz mevsiminde Madrid’de düzenlenecek zirvede ittifak Çin Halk Cumhuriyeti’ni de kapsama alanı içerisine alacak bir genişleme stratejisini benimseyebilir. Ukrayna krizi bu nedenle yalnızca Moskova tarafından değil Pekin tarafından da yakından takip ediliyor. Tayvan ve Güney Çin Denizi’nde zaman zaman yükselme eğilimi gösteren askeri gerilim yakın gelecekte NATO’nun gündem maddeleri arasına katılabilir.